Bu Blogda Ara

29 Eylül 2011 Perşembe

Seni sevdiğim kadarsın

İster hiç bi işe yarama

İstersen bulunmayan hint kumaşı

Ol

Ne derlerse, ne dersen de

Seni sevdiğim kadarsın ötesi yok..

26 Eylül 2011 Pazartesi

25 Eylül 2011 Pazar



Ruh yara alır çoğu kez



Her ne kadar akıl mantık uydursada...

24 Eylül 2011 Cumartesi

Tıka kulaklarını ve sadece ufka bak...




Silkelen





Bi anda gel kendine





Yen zaaflarını,





İnsanları...





Yoksay her kimi ya da her neyse onu





Savaş





Tüm çabanla






Güçlü olduğunu farket artık






Silkelen






Yine eskisi gibi dimdik dur






Aynanın önünde....










20 Eylül 2011 Salı




Beklenen, gün olur gelir




Bir sırdır bilinmez




Kalplerin birbirleriyle nasıl haberleştiği...


Kalp hisseder düşünüldüğünü...

19 Eylül 2011 Pazartesi

14 Eylül 2011 Çarşamba

Yüzyıllarca aynı masallarla uyutulduk...
Acaba sorun masal anlatanlarda mı, yoksa masala körü körüne inananlarda mı?

12 Eylül 2011 Pazartesi

Alamut
Fedailerin Kalesi...
Kuzeyden okumadıysan mutlaka okumalısın ezber bozan müthiş bir kitap...

10 Eylül 2011 Cumartesi

Şimdi ki güçler daha keskin ve kuvvetli, her anlamda mutlak bir bağımlılık var. Bu bağımlılıktan sıyrılıpta konuşmaya yeltenenlere müthiş bi işkence... Bi tarafta dünyevi her zevki ve mutluluğu kendi hakkı zennedip kullanan bi avuç insan, bi tarafta yemek içmekten hatta ondan bile mahrum bırakılan milyonlarca kişi...

Geçmişe bakacak olursak örneğin piramitlerin yapıldığı tarihlere, insanların köle olarak kullanıldığı, köle pazarlarının olduğu, çok ağır işlerin milyonlarca insana yaprırıldığı... Zaman değişmiş olgular değişmiş ama insanların gruplandırılması, bi hiyerarşinin varlığı her zaman mevcut olmuş gibi...

Şöyle de bi durum var... Bi taraf insanları kendi isteklerine ve amaçlarının doğrultusunda yönlendirirken diğer tarafta bu yönlendirmeye baş eğmekte mantığını ve gücünü kullanmamakta..

Montaigne'nin denemeler kitabında bi hikaye de çok güzel özetlemiş. Yamyam olarak bildiğimiz insanların bizden daha insan olduklarını farkediyosun hikayenin sonunda :))... Üç tane yamyamı fransanın bir şehrine götürüyorlar, uzun uzadıya o dönemin kralı kentin güzelliklerinden, zenginliklerinden bahsediyorlar ve sonunda bir tanesine en çok neyden etkilendiği soruluyor ve yamyam cevaben; şaştıkları şeyin birincisi, çocuk yaşında ki bir krala güçlü kuvvetli, silahlı bir çok adamın bekçilik ve uşaklık ettiği ve niçin onlardan birinin kral seçilmediği. bi ikincisi de insanların bir kısmınının neden bolluk ve bereket içinde olup diğer insanların açlık ve perişanlık içinde olduğu. Nasıl oluyor da bu yoksul adamlar böylesine bir haksızlığa katlanıyor ve diğerlerinin evlerini ateşe vermiyorlar olmuş...

( dipnot: Yorumların altına cevap yazamıyorum blogta bi sorun var sanırım)
Bir tarafta hırs, tutku, güç, kıskançlık, kibir.
Bir tarafta ezilmişlik, bastırılmışlık, susturulmuşluk...
Kanaatimce dünya kurulduğundan beri yaşanan bu,
Herşeyin çok disiplinli ve muntazam olduğu bir ortamı insanlar mahvetme ve bozma telaşındalar...

Kuzeyden, günümüzde ki olayların sorumlusu emperyalizm diyoruz, bozulmanın tek sorumlusu onlar mıdır?
Ne bilginler geldi, neler buldular.
Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar.
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı,
Birer masal söyleyip uyuya kaldılar...
( Ömer Hayyam)

4 Eylül 2011 Pazar

İnsanın içinde olduğu her ortam değişmeye ve bozulmaya tabidir.